Saksonya ve Thüringen Seçimleri: Göçmenler endişeli
Kısa zaman önce bir trende yine aynı şey yaşandı. Yolculuk esnasında kondüktör yolcuların biletlerini kontrol etmek istedi. Ancak kompartımandaki bu yolculardan sadece Nur El Zubi’den bileti ile birlikte kimliğini de göstermesi istendi.
Kondüktör kadın El Zubi’ye, kimliğini göstermemesi halinde hemen polisi çağıracağını söyledi. Bu tip durumlar, Thüringen Sığınmacı Konseyi’nde raportör olarak çalışan Suriye doğumlu genç kadın için artık günlük hayatın bir parçası olmuş durumda.
DW’ye yaşadığı deneyimleri anlatan Nur El Zubi “günlük hayatta ırkçılığın var olduğunu” ancak Almanya’nın doğusundaki Gera kentinde yaşadığı altı yılın ardından buna alıştığını ve “bununla baş etmeyi büyük oranda öğrendiğini” belirtiyor.
Alman Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından aşırı sağcı olarak sınıflandırılan AfD (Almanya için Alternatif) partisi, Thüringen Eyalet Parlamento Seçimi’ni kazansa bile buradan başka bir yere taşınmak El Zubi için söz konusu değil. Sığınmacılarla birlikte yaptığı bir gazete projesi ile 95 bin nüfuslu Gera kentinin Uyum Ödülü’ne lâyık görülen sosyal hizmet görevlisi, Thüringen’i yurdu olarak gördüğünü ifade ediyor.
Trende yaşanan olayın ardından iki yaşlı kadın ona cesaretlendirici sözler söylemiş. Belki biraz da bu yüzden burada kalma fikrinin doğru olduğunu düşünüyor. “AfD’nin seçmen sayısı arttı ama ‘hoşgeldin kültürü’nden yana olan Almanların sayısı da artıyor” diyen El Zubi, diğer yandan tanıdığı kişiler arasında AfD’nin seçimi kazanması halinde Thüringen’den ayrılmayı düşünen insanların da olduğunu belirtiyor.
Bu eyaletten ayrılmak istese bile bunu yapamayacak olanların varlığına da şu sözlerle değiniyor Nur El Zubi: “Ancak her göçmenin Thüringen’i terk etme imkanı yok. Sığınmacılar ve iltica başvurusunda bulunanlar, ikamet zorunluluğundan dolayı üç yıl burada yaşamak mecburiyetindeler.”
Almanya’da aşırı sağcılığın en güçlü olduğu eyaletlerden biri olan Thüringen’de, göçmenlere karşı giderek sertleşen tavır, muhtemelen Solingen’de yaşanan ve üç kişinin ölümü ile sonuçlanan bıçaklı saldırının ardından daha da kötü bir hâl alacak.
El Zubi için bu daha dikkatli olunması gereken bir dönem anlamına geliyor. Geçen yıl Aralık ayında Gera’da, AfD Thüringen Eyalet Teşkilatı Başkanı Björn Höcke’nin taraftarlarına Nazi naraları haykırttığı zaman ya da Pazartesi günleri bu küçük kentin sokaklarında göçmenlere karşı sloganlar atan göstericiler yürüdüğünde olduğu gibi. Peki seçimlerin ardından eyalet daha da sağa kayarsa El Zubi’yi en çok endişelendiren şeyler ne olur? Böyle bir durumda “kamusal alanda ırkçılığın hem artacağını hem de daha yüksek seviyede yaşanacağını” düşündüğünü dile getiren El Zubi, saldırıların o zaman “sadece hakarette kalmayabileceğini ve fiziksel şiddete dönüşebileciğini” belirtiyor ve ekliyor: “bundan korkuyorum, özellikle İngiltere’nin Southport kentinde yaşananları duyunca.”
AfD’nin olası seçim zaferi göçmenleri endişelendiriyor
Geleceğe karamsar bakan tek göçmen Nur El Zubi değil. Gera’nın 150 kilometre doğusunda, Dresden’de yaşayan İsmail Davul da benzer düşüncelere sahip. Türkiye’de doğan ve üniversite eğitimi için 2006 yılında Saksonya eyaletine gelen Davul, 11 yılı aşkın süredir Dresden Yabancılar Konseyi’nde çalışıyor. Burada özellikle genç göçmenlerin sorunları ile ilgilenen İsmail Davul, Babalar Buluşması toplantılarında da velilerin dertlerini dinliyor.
“Burada bana bazı kişiler, ‘Saksonya hangi yöne doğru gidiyor? AfD’nin kazanması ne anlama gelir? Yaşam koşullarımız değişir mi?’ gibi sorular soruyor. Ruh hali açık, İnsanlar gerçekten korkuyor” ifadelerini kullanan Davul, Saksonya Eyalet Parlamentosu Seçimi’nde AfD’nin sandıktan birinci parti olarak çıkması durumunda Dresden’den taşınmayı düşünen çok sayıda insan olduğunu aktarıyor.
DW’nin sorularını yanıtlayan İsmail Davul ekibiyle beraber bu insanları sakinleştirmeye çalıştığını belirterek, endişe içinde olanlara kent konseyindeki demokratik partilerin, toplumun sağa sürüklenişine karşı mücadele edeceğini, aşırı sağcıların mevcut durumu bugünden yarına bir anda değişmeyeceğini ve şehirde hala Yabancılar Konseyi ile çeşitli sivil toplum kuruluşları bulunduğunu anlattığını ifade ediyor. Ancak Davul diğer yandan Dresden’de göçmenlere yönelik saldırılarda artış olduğunu ve Yabancılar Konseyi’ne bununla ilgili gelen haberlerin arttığını vurguluyor.
“Eskiden bir göçmen saldırıya uğradığında bu çok nadir yaşanan münferit bir olay oluyordu. O zamanlar medyanın tavrı ve böyle bir şeyin bir daha yaşanmaması için verilen tepki de daha büyük olurdu. Günümüzde bize gelen haberler, her gün bir göçmene saldırıldığı, sataşıldığı ya da tükürüldüğü yönünde. Dış görünüşü, ten rengi ya da lehçesi nedeniyle” diyen İsmail Davul, sokaklarda bu tür olayların “maalesef” normal olarak algılanmaya başlandığını ifade ediyor.
Göçmen karşıtı parti göçmenlerden oy istiyor
Bir yanda çok sayıda göçmen AfD’nin Thüringen ve Saksonya’da seçimleri kazanacağı endişesi içindeyken diğer yanda oyunu bu aşırı sağcı partiye vermeyi düşünen göçmenler de var. Yani toplumu sürekli sığınmacılara karşı kışkırtan ve “tersine göç” kavramını normalleştiren bir partiye. Peki bu nasıl olabiliyor? Berlin Humboldt Üniversitesi’nden Siyasi Sosyolog Özgür Özvatan, AfD’nin özellikle Türkiye kökenli Erdoğan sempatizanları ile Volga Almanları da denen, Alman kökenli Rusyalıların oyuna göz diktiğini belirterek şunları dile getiriyor: “Mesaj her şeyden önce insanları milli gururlarından yakalamak ve onlara, bunun prensipte kötü bir şey olmadığını söylemek. Örneğin Erdoğan ile ilgili olumlu bir video Türkiye kökenlilere duygusal olarak temas ediyor. Volga Almanları’na ise 30 yıl önce her şeylerinden, dillerinden vazgeçmek zorunda bırakıldıkları, bir an önce Almancayı düzgün konuşmaya zorlanmış olmaları ve bugün hala görünmez oldukları üzerinden ulaşılıyor.”
Kısaca AfD’nin göçmen kökenli seçmenlere mesajı şu: Siz sahip olduklarınız için çok zor şartlar altında çalışmak zorundaydınız, bu yeni sığınmacılara ise her şey hediye ediliyor. Özvatan bu söylemin gerçeklerle bir alakası olmadığını ancak hissedilen gerçekliği beslediğini dile getirerek, AfD’nin özellikle TikTok gibi sosyal medya kanalları üzerinden çok para harcayarak, göçmen kökenli influencerların da yardımıyla genç göçmen kökenlilerin oylarını almaya çalıştığını aktarıyor. Hesabın basit olduğunu belirten Sosyolog Özvatan, AfD’nin ancak kişisel geçmişinde göç olan insanların oyları ile bir halk partisine dönüşebileceğini vurguluyor.
AfD’nin sosyal medya platformları üzerinden kendi hedefleri doğrultusunda iletişim kurmayı öğrendiğini ifade eden Özgür Özvatan, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Sosyal medyadaki tavsiye algoritmasının, karşıt pozisyonların aynı anda yayılmasını sağladığını çok iyi anladılar. Bu durum antidemokratik partilere, diğerleri ile olan yarışlarında yapısal bir avantaj sağlıyor: Kısa ve yalan içeriklerin yayılma potansiyeli her zaman daha yüksektir”
DW Türkçe’ye VPN ile nasıl erişebilirim